Kitabın omurgasını Gözcü’nün 1967’den bu yana düzenli tuttuğu günlüklerin ışığında yapılan söyleşiler oluşturuyor. Bir dönemin ve ailenin tarihsel tanıklığına da kitabın öncesinde yine Esra Alkan’ın çektiği belgesel filmde de tanıklık ediyoruz. Esra Alkan’ın yeni kitabı Şimdi Nasıl Çıkarım Bu İşin İçinden (Totem Yayıncılık), odağına 1969’da işçi olarak Almanya’ya gitmiş Mustafa Gözcü’nün yaşam öyküsünü yerleştirerek bir Anadolu insanının direngen dünyasına saygı duruşunda bulunuyor.
Mustafa Gözcü’nün yaşam felsefesi şu: Olanın bir nedeni vardır. Bu nedeni bul! Aynı kalmakta ısrar edersen nedenleri asla kavrayamazsın.” Şimdi Nasıl Çıkarım Bu İşin İçinden, baştan sona bu tür yanıtlarla dolu.
Kitabın omurgasını, uzun yıllar yaşadığı Almanya’da renkli bir yaşam sürmüş, kültürel etkileşime açık yanı sıra memleketiyle de bağını hiç koparmamış Gözcü’nün 1967’den bu yana düzenli tuttuğu günlüklerin ışığında yapılan söyleşiler oluşturuyor.
Bir dönemin ve ailenin tarihsel tanıklığına da kitabın öncesinde yine Esra Alkan’ın çektiği belgesel filmde de tanıklık ediyoruz.
TOPRAKTAN GELİP KİTAPSIZ BİLEN!
Esra Alkan’ın yeni kitabı Şimdi Nasıl Çıkarım Bu İşin İçinden’in (Totem Yayıncılık) kahramanı 1936 Erzincan’ın Tercan ilçesi, Ahpasor (Sağlıca) köyü doğumlu Mustafa Gözcü, Çarekanlı Aşireti’nin Akkoyunlu soyundan gelen bir ailenin oğlu.
1969’da işçi olarak Almanya’ya gitmiş ve uzun yıllar orada yaşamış. Esra Alkan, kitabın alt başlığında da yer verdiği gibi onu ‘yaşarken öğrenen adam’ olarak niteliyor. Bunun nedeni bilgi birikiminin temelinde örgün eğitimden çok yaşamın dinamiklerinin yatıyor olması. “Topraktan öğrenip kitapsız bilen” göndermesinin altında da aynı saygının yattığını kolayca fark ediyoruz.
Mustafa Gözcü, Almanya’da renkli bir yaşam sürmüş aslında. Fakat geldiği coğrafyayı bir an olsun aklından çıkarmadan. Her fırsatta doğduğu topraklarda yatırımlarda bulunmuş, bağını koparmamış.
1967’den bu yana düzenli olarak günlük tutmuş, yazıyla barışık yaşamış. Kitabın omurgasını da günlüklerin ışığında yapılan söyleşiler oluşturuyor.
Yaşı uygun olanlar anımsar 60’lı yıllarda boynunda radyoyla dolaşan, Anadolu’nun dört bir köşesinden Almanya’ya gitmiş köylümüzün / işçimizin, “gurbetçilerimizin” karikatürleri yayımlanırdı dergi ve gazetelerde. Çoğunlukla da Almanya ile uyum sağlayamamalarını işleyen çalışmalardı.
30-40 yıl Alman toprağında yaşamasına karşın Almancayı doğru dürüst öğrenememiş olmaları, yaşam biçimini değiştirmemeleri, içlerine kapanmaları, dinsel buyrukların çelişkisine tutsak olmaları gündemden düşmezdi.
Mustafa Gözcü öyle düşünenlerden değil hatta eleştiriyor da bu tür katı yaklaşımları. Birçok gurbetçi alın terinin karşılığını anavatanda eve, tarlaya yatırma derdindeyken onun tek amacı bu değil. İçinde yaşadığı toplumla kaynaşmayı daha çok önemsiyor.
KÜLTÜREL ETKİLEŞİME AÇIK, LAİK, DEMOKRAT BİR GÜÇLÜ!
Kültürel etkileşime kapı açmayan kişiler için “Onlar hep eğreti kaldılar burada,” derken hüzünleniyor aynı zamanda.
“Yaşadığın ülkenin dilini, kültürünü öğreneceksin. İçinde yaşadığın topluma saygı göstermezsen onlar da sana saygı göstermez. Hem o ülkenin olanaklarından yararlan hem de dilini konuşma!” diyen Gözcü, aynı zamanda “Ahlaklı ve erdemli olmak için din zorunlu değil,” diyebilecek kadar da laik ve demokrat…
Zihinsel bir gelişme yaşıyor gurbet elde. “Değişime ayak diremek aptalların işi,” derken belli ki çevresinde gördüklerinden etkilenmiş. Merak, sağduyu ve çalışkanlık, ona dünyanın kapılarını açmış.
“İnsanın kültürü, okumakla ve görmekle oluşur,” düşüncesini aklından çıkarmamış. Ömer Hayyam’ı anımsatan yanıtları da var doğrusu: “Bence cennet, altından ırmakların aktığı yer değil,insanların birbirlerine güven duydukları yerdir.”
Yaşamını çalışmak, öğrenmek temeli üzerinde kurgulamış Mustafa Bey. Hiç yılgınlığa düşmemiş. 1976’da çalışmaya başladığı bir nakliye firmasıyla Avrupa’nın dört bir köşesini tanımış. Bilgisi görgüsü artmış.
1983’te Almanya’da çıkan bir yasayla yabancılara yönetimde söz sahibi olmalarının kapısı aralanınca ‘Biz Sizinle Beraber Partisi’ni kurmuş, genel başkanı olmuş.
Bu arada Almanya’dan Tercan’a son teknoloji ürünler taşımış. Onlarla oto tamir atölyesi açmış. Kimi düş kırıklıkları yaşasa da yılmamış. Türkiye’deki devlet hastanelerine ücretsiz olarak sağlık malzemeleri göndermiş. Eşi İnge ile birlikte Tercan’a sağlık ocağı yaptırmış.
Hep şunu hayal etmiş öğrenmek, öğrendikleriyle kendisine ve ailesine yararlı olmak! Bu uğurda çalışmış da çalışmış. Zorluklara göğüs germeyi bilmiş.
Bir Stuttgart anısı… Bir inşaat firmasında çalışmakta. Şefleri olan Alman, her sabah kendilerine “Günaydın eşekler, günaydın domuzlar!” diye gülerek sesleniyor. Mustafa Gözcü içine sindiremiyor bunu. İtiraz ediyor. Sonuç mu? Alman şef bir süre sonra işçilere “Herr” diye seslenmeye başlıyor.
DUYGUSU KİTAPTAN, TARİHÇESİ BELGESELDEN
Kitabın sayfalarını çevirdikçe karanlıkta kalmış ya da az bilinen bazı sosyolojik ve trajik gerçeklerle karşılaşıyoruz, içimiz burkuluyor. Zini Gediği Katliamı, Laş Deresi, Kutu Deresi gibi olaylar son derece etkileyici. Ama o hep dirençli, hep güçlü.
Evlendiği iki kadını da çok genç yaşta kaybetmiş, yedi çocukla bir başına kalmış, çok sıkıntılar yaşamış olan Mustafa Bey’in yaşam felsefesi şu: “Olanın bir nedeni vardır. Bu nedeni bul! Aynı kalmakta ısrar edersen nedenleri asla kavrayamazsın.”
Şimdi Nasıl Çıkarım Bu İşin İçinden?, baştan sona bu tür yanıtlarla dolu. Son sayfayı kapattığınızda bir masal kahramanını tanımış, bir bilgeyi dinlemiş gibi oluyorsunuz.
Bir dönemin ve ailenin tarihsel tanıklığını da kitabın öncesinde yine Esra Alkan’ın çektiği belgesel filmden öğreniyoruz. Belgeselin internet adresi kitapta verilmiş. Duygusu kitaptan, tarihçesi belgeselden olan bu çalışma, zor geçirdiğimiz şu günlere de ışık tutuyor. “Şimdi nasıl çıkarım bu işin içinden” dediğiniz her sorunuzda sır yanıtlar, iç seslerle okuyucuya, net, kolay uygulanır bir şekilde verilmiş.